Bol uykusuz bir Mayıs gecesinin
ilerlemiş saatlerinde internette uyku ararken bir Amerikan turizm şirketinin sayfalarında enfes
fotoğraflarla karşılaşıyorum. Fotoğraflar daha önce ismini duyduğum ve
coğrafyacı ………. Nursel sayesinde kafama kazınan Dünya haritasında yerini aşağı
yukarı bildiğim bir adaya ait; Antigua & Barbuda’nın Antigua’sına…
Bir türlü harcamaya kıyamadığım ve
kullanmazsam yıl sonunda yanacak olan, bakiye 10 günlük yıllık izin için
biçilmiş kaftan. Ancak kaftanı biçmek için uygun bir seyahat programı yapmak,
para durumunu ayarlamak ve en önemlisi de bir kız arkadaşımı ikna etmek
gerekiyor. (Yoksa yalnız mı gitmeliyim ?)
Daha da ilerleyen saatlerde yaptığım
araştırmada, bu adaya “Cruise” gemileri ile de gidilebildiğini ve hatta bu
yolla gidilirse aynı güzellikte birkaç adayı daha görme imkanı olduğunu buluyorum.
Gemi fotoğrafları en güzel görünen 3 “Cruise” firmasından broşür talep
ediyorum.
Ertesi gün uydum akıllı kız arkadaşıma
konuyu açtıktan birkaç dakika sonra, o bavullarını hazırlamaya başlıyor. Malum,
o bölgenin gideceğimiz tarihteki hava durumlarına internetten bakılıyor ve ona
göre kıyafetler düşünülmeye başlanıyor.
Bir sure sonra talep ettiğim broşürler
geliyor. Bunlar; Princess, Royal Caribbean ve Celebrity firmalarına ait. Broşürlerle
birlikte bunların Türkiye’de iki ayrı seyahat acentesi ile çalıştığı bilgisi de
geliyor. Her zaman, her yerde ilk üçe girmek gibi bir takıntısı olan kız
arkadaşımın ısrarları sonucu, bir kaç gün içinde bu acentelerden birinden ön
rezervasyon yaptırıyorum. Aylardan Mayıs, bizim “Cruise” ise Ekim sonunda.
Karayip adalarını dolaşan gemiler, San
Juan’dan (Puerto Rico), Fort Lauderdale (Florida) ve Bridgetown’dan (Barbados)
kalkıyor. Seferler genellikle Kasım – Aralık – Ocak – Şubat aylarında
yapılıyor. Zira yaz aylarında bu bölgede Katrina’lar, Rita’lar dolaşıyor. Ancak,
kış aylarında da hava sıcaklığı 28 derecenin altına düşmüyor. Bu bölgede
çalışan “cruise” firmaları; Princess, P & O , Costa, Royal Caribbean,
Carnival, Golden Star ve Celebrity. Sadece ABD vizesi yeterli oluyor. Zira
diğer adalara giriş yaparken bırakın vizeyi pasaport soran bile yok.
San Juan’a ulaşım New York ya da Madrid
bağlantılı, Fort Lauderdale ve Bridgetown’a ise New York bağlantılı
yapılabiliyor. Bizim gemimiz San Juan’dan kalkıyor ve uçak bileti alırken biraz
New York’u da turlamak için bu güzergahı tercih ediyoruz.
Seyahatin New York bölümü ile ilgili
olarak –sanırım hem pek de bu kente ısınamadığım için hem de konumuz olmadığı
için- anlatacak fazla bir şey yok. Tek ilginç olay, iki katlı ve üstü açık hop
on hop off otobüsündeki animatörün, bizim Türkiye’den geldiğimi öğrenmesi
üzerine ağız armonikası ile “Nihansın Dideden” ve “Kara Gözlüm Efkarlanma Gül
Gayrı” şarkılarını çalması oluyor. Bu zat, bir Amerikalı ve Türk müziğine çok
meraklı olduğunu, ud çaldığını, evinde 15-20 adet daha Türk müziği notaları
bulunduğunu söylüyor.
New York’tan San Juan’a uçuş yaklaşık 4
saat sürüyor. Uçağa binerken dikkat edilmesi gereken şey, üste giyilen gömlek
ya da kazak –ki New York bu mevsimde oldukça soğuk- türü bir giysinin içine, kazak ve de gömleği
San Juan’a varınca çıkartmak gerekeceği için kısa kollu bir t-shirt giymek.
Zira 8 derece olan New York’tan 4 saat uçtuktan sonra 28-30 derece civarında
havası olan bir kente geliyorsunuz.
San Juan havalimanından taksiyle kent
merkezindeki limana ulaşım $ 17 tutuyor. Taksilerin hepsi klimalı, çoğu 7-8
kişilik van ve hiçbiri sarı değil. Puerto Rico her ne kadar ABD’nin bir eyaleti
de olsa anadilleri olan İspanyolca’yı konuşuyorlar. İngilizce’leri ise oldukça
zayıf. Yaklaşık 15 dakika süren bir yolculuktan sonra limana ulaşılıyor. Gemi o
kadar büyük ki, yolculuğun son 5 dakikasında uzaktan görülebiliyor.
Golden Princess
Gemiye biniş ciddi bir yorgunluk. Önce
terminal binasının dış kısmında bagajlar fiş karşılığı görevlilere teslim
ediliyor. Yaklaşık bir saat sonra kamaranıza getireceğiz diyorlar. Gerçekten de
getiriyorlar, ama bir saat sonra henüz biz kamaramıza ulaşamamış oluyoruz. Check-in işlemleri saat 14:00 de
başlıyor. Geminin depar saati 23:00 olmasına rağmen sabah uçağı ile gelmiş olan
bütün yolcular aynı anda gemiye giriş yapmak istedikleri için tam bir hengame
yaşanıyor. Tek sıra halinde polis kontrolundan geçildikten sonra yine tek sıra
halinde check-in kuyruğunda bekleniyor. Yaklaşık iki saat sonra sıra geliyor ve
yine tek sıra olarak ikinci kez polis kontrolundan geçiliyor. Burada bir de fotoğraf çekiliyor. Burada
eğlenceli pozlar veren insanlar bunun bir hatıra fotoğrafı olmadığını, güvenlik
için çekildiğini daha sonra öğreniyorlar. Gemide ekstra harcamalar için verilen
ve aynı zamanda kamaranın kapı anahtarı olan kartı, gemiye girişte ekranlı bir
makineye okutmak gerekiyor ve işte o anda ekranda az önce çekilen rötuşsuz
fotoğrafınızı görüyorsunuz. Kart kaybedilirse başkası kullanmasın diye…
Evet artık
gemideyiz. Gemiye giriş 4. kattan yapılıyor. Zaten ilk 3 kat yolcuların
girmesinin yasak olduğu ambar, personel yatakhanesi gibi bölümler. 25 kişilik
asansöre biniyoruz ve kamaramıza gidiyoruz. Gerçekten bagajlarımız kapımızın
önünde bizi bekliyor.
Kamaramız 14.
katta, balkonlu, 24 m2, buzdolabı, TV, banyosu olan bir kamara. Ayrıca bir
bölme ile küçük bir alan da giyinme / soyunma odası şeklinde düzenlenmiş. 5
yıldızlı bir otel odasından hiç bir eksiği yok. Fazlası var; kamarotumuz
Rodrigo. Gitar konçertosunu dinleyemediysek de, bir insanın bu kadar bozuk bir
İngilizce ile nasıl bu kadar kibar olabildiği konusunda bizi hayrete düşürmeyi
başarıyor. Rodrigo bir Filipinli. Aynı gemide
çalışan Filipinli bir bayan arkadaşı, “cruise” sırasında çok zengin bir Türk
yolcu ile tanışmış, şimdi onunla evliymiş ve Türkiye’de yaşıyormuş. Türk
olduğumuzu öğrendiğinde, faltaşı kadar değil, ancak bizim normal duruşumuz kadar
açılabilen gözleri ile bize bu hikayeyi anlatıyor. Belki de niye zengin bir
Türk bayan gelmedi diye hayıflanıyor. Gemide her 3 kamaraya bir kamarot
düşüyor. Kamarotlar, kamaranın her türlü bakım, temizlik, teknik sorunları gibi
konularda sorumlular ve sürekli o 3 kamaranın yakınında bulunuyorlar.
Kamara
Gemide bir kaç çeşit kamara mevcut; 8
kişilik balkonlu aile suiti, 4 kişilik balkonlu mini aile suiti, 2 kişilik
balkonlu kamara, 2 kişilik pencereli kamara ve 2 kişilik iç kamara. İç kamara
alanlar, kamaraya uyuyacakları zaman gidiyorlar, diğer zamanlarını güvertede,
havuzda ya da bir sosyal alanda geçiriyorlar.
Gemiyi tanımak, bir yere giderken
yolunu kaybetmemek için 2-3 gün gerekiyor. Bu da zaten bir haftalık seyahatin
yarısı demek. Gemide 710 kamara, 2600 yolcu, 1200 personel var. Teknik verileri
de şöyle;
· 2001 yılında İtalya’da inşa edilmiş
· Bermuda bayraklı
· Ağırlığı 109,000 gros ton
·
Azami
hızı 41 kM/saat
·
Uzunluğu
290 m
·
Genişliği
40 m
·
Yüksekliği
46 m
·
Güverte
sayısı 18
Bir haftanın sonunda gemide bizim
keşfettiğimiz yerler şunlar;
·
Fitness
salonu
·
Cimnastik
salonu
· 2 adet sauna
· buhar odası
·
lotus
spa
·
lotus
spa havuzu
·
güzellik
salonu
·
2
katlı çocuk oyun alanı
· video game salonu
· fotoğraf merkezi
·
golf
simulatörü
·
2 adet
shuffle board
·
tenis
kortu
·
Jogging
parkuru
·
Açık
satranç alanı
·
10
adet bar / gece kulübü
·
7 adet
restaurant
·
dondurmacı
·
2 adet
tiyatro salonu
·
sinema
salonu
· 24 saat internet café
· dans salonu
· güzel sanatlar galerisi
· 3 adet yüzme havuzu
· 6 adet jakuzi
· sağlık merkezi
· yüzen en büyük casino
· nikah şapeli
· pastane
· duty-free alışveriş merkezi
· kütüphane ve yazı odası
· konferans salonu
Havuzlardan biri
Lobi
Restaurantlardan biri
Güverte, bir diğer havuz, açık hava
sineması
Barlardan biri...
Casino
Gemide 3 ayrı yemek zamanlaması
var ; “any time dining”, saat 18 :00 ve saat 20 :00. “Any time
dining” alanlar günün herhangi bir saati yemeğe gidebiliyorlar. Ancak diğer
gruplardakiler salonu doldurmuşlarsa yer boşalmasını beklemeleri ya da başka
bir yemek salonuna gitmeleri gerekiyor. Restaurantlardan 2 tanesi için önceden
rezervasyon yaptırmak ve $ 15 – 20 civarında bir ücret ödemek gerekiyor. Diğer
restaurantlarda ücret ödenmiyor. Çay, kahve, su ve “icetea” ücretsiz ve günün
her saati bulunabiliyor. Diğer bütün alkollü ve alkolsüz içecekler ücretli.
Ancak fiyatlar makul. Örneğin kola $ 1.70, bira $ 2.70 gibi. Restaurantlarda mayo ile oturulması
yasak. Bir haftalık turlarda 2 akşam yemeği formal kıyafetlerle yeniyor. Bunun
için mutlaka takım elbise, kravat, buna uygun ayakkabı vb. götürmek gerekiyor.
Yok, benim hiç işim olmaz derseniz bu akşamlarda “casual“ kıyafetle
oturabileceğiniz restaurant da mevcut, ki bir sonraki turda ben öyle yaptım. Adalarda geçirilen günlerde öğlen yemeği için
3 alternatif var; gemide sabah kahvaltısı sırasında fazladan alınan malzemeler
ile kumanya hazırlamak, bir lokantada yemek ya da gemiye dönüp, yemekten sonra
tekrar adaya çıkmak.
Bir diğer restaurant
Geminin 16. katındaki
“skywalker“ bar hariç, hiçbir kapalı mekanda sigara içilmiyor. Teorik olarak
kamaralarda da yasak ! Gemiye dışardan içki getirilmesinin de yasak olduğu, her
türlü içkinin gemide temin edilebildiği seyahat öncesinde bize gönderilen
broşürlerde yazıyor. Ancak “her türlü içki“nin rakıyı ihtiva etmediğini tahmin
eden ve de haklı çıkan bendeniz, yine de bavulun içine sarıp sarmalayıp bir
70’lik yerleştiriyorum ve yakalanmıyorum. Tabii akşamları Atlantik manzaralı
balkonumuzda demlenmemizde, buzdolabında duran rakıyı görmezden gelen
Rodrigo’nun şerefine de birer duble parlatıyoruz.
Rakı içilen balkon
Skywalker bar-disco
Biraz da Coğrafya
çalışacak olursak; Karayipler Florida’nın hemen güneyinden başlayıp daha da
güneye inerek Venezuela’nın biraz kuzeyinde kalan toprak parçalarına kadar
uzanan adalar olarak tanımlanabilir. Hatta Atlantik Okyanusu’nun bu bölümünde
adaların batısında kalan kısma da Karayip Denizi deniliyor. Bölgede yer alan adalardan,
en azından standard bir Dünya haritası üzerinde görülebilecek kadar büyük
olanlar; Antigua & Barbuda, Amarikan Virgin adaları, Aruba, Turks &
Caicos adaları, Bahamalar, Trinidad & Tobago, Barbados, Hollanda ve Fransız
antilleri, Bermuda, St.Lucia, İngiliz Virgin adaları, St.Kitts, Cayman adaları,
Puerto Rico, Dominica, Martinique, Dominik, Küba, Grenada, Jamaika, Guadeloupe,
Haiti.
Karayipler
haritası
Gemiye öğleden
sonra giriş yapıyoruz ama hareket saat 23:00 de. Bu süre içinde gemiyi tanıma
amaçlı yürüyüş turlarımız oluyor. Bu turlar sırasında fark ediyorum ki; “yoksa
yalnız mı gitmeliydim ?“ sorusunun cevabı; hayır. Yaş ortalamasını biz
düşürüyoruz. Muhtemelen son yolculuğunu yapmakta olan çok sayıda insan geminin
her köşesinde karşımıza çıkıyor. Bu bir ilk intiba değil, gezinin sonunda da bu
fikrim değişmiyor. Gemide 42 ülkeden yolcu var, ancak çalışanlar da dahil
bizden başka Türk yok. İsmi Selma olan halkla ilişkiler sorumlusunun Türk
olduğu konusunda umutlanıyoruz, ama daha sonra G.Afrika’lı olduğunu
öğreniyoruz.
Gemide yaklaşık
günde 20 saat aktivite var. Özellikle akşam tiyatro salonundaki programlar
Broadway şovlarından farksız. Aerobik, cimnastik, golf, tenis, çocuk kulübü,
havuz animasyonları, dans dersleri, bingo diğer aktivitelerden bazıları. Bir de
“single’s party“ var ki, gemi henüz Puerto Rico limanından hareket etmeden
önce, ilk gece saat 21:00 de başlıyor. Tek olanlar ilk geceden tanışsın ve
haftayı mutlu yaşasın amacını güden bu partiye katılanların sayısı 15-20 yi
geçmiyor, ki onların da çoğu “single“ olmaları şaşırtıcı olmayanlar. Siz siz
olun tavsiyemi dinleyin ve bu tura yalnız gitmeyin.
Tiyatro salonu
Tenis kortu
Gemi açık
denizdeyken cep telefonlarında hat yok. Ancak cep telefonu ile konuşan birkaç
kişi gördükten sonra, bu durumun bizim cep operatörlerinin bir azizliği olduğu
konusunda biraz kuşkuya kapılıyoruz. Anlaşılan Selo buraları henüz keşfetmemiş.
Yediğimiz,
içtiğimiz bizim olsun biraz da gördüklerimizi anlatalım. Bizim katıldığımız
programda 5 ada var; Barbados, St.Lucia, Antigua, St.Maarten ve St.Thomas. Bu
adaların hepsi, saatlerini bir ileri bir geri almadıkları için Türkiye’den
yazın 7 saat, kışın 6 saat gerideler.
Puerto Rico’dan
hereket ettikten yaklaşık 32 saat sonra, sabah 07:00 civarında Barbados’un
başkenti Bridgetown’a ulaşıyoruz. Barbados, Karayip adalarının en doğusunda ve
ekvator ile kuzey yarıkürenin ilk enlemi arasında yer alan 430 kM2 büyüklüğünde
bir ada. Güney Amerika’nın en kuzeyindeki Venezuela’dan 270 mil mesafede.
Kamaradaki TV’den yapılan dahili yayının verdiği bilgiye göre dışarıda hava
sıcaklığı 32 derece, deniz suyu sıcaklığı 30 derece. Tarih 29 Ekim.
Bridgetown – Barbados
Barbados’ta plaj
Ekonomisi, şeker
kamışı, rom ve turizme dayanıyor. Son yıllarda turizm öylesine yoğunlaşmış ki,
(400,000 turist / yıl) iş gücünün % 40’ı bu sektörde çalışıyor. Az miktarda doğal gaz ve petrol üretimi
de var. Pembe ve beyaz kumlu plajları muhteşem. Nüfusu 264,000 olan bir krallık. Din;
Anglikan Hırıstiyan. Para birimi ; Barbados Doları. Dili; İngilizce. Ada önce
Portekiz sömürgesi olmuş, sonra İspanya sonra da İngiltere (17.yy) Havasının
temizliğinden dolayı George Washington hasta olan kardeşini bu adaya göndermiş.
1966 yılında bağımsızlığını kazanmış. Adada sadece 7 saatlik bir zamanımız
olması ve alışveriş özürlü olmamız nedeniyle limandaki ve kent merkezindeki
mağazalarda –hani bunu da kaçırmamak gerekir denebilecek bir şeyler varsa
kaçırmamak için- şöyle bir göz gezdirip, daha sonra soluğu plajlardan birinde
alıyoruz. Alışveriş özürlü olmayanlar için, Barbados’ta kristal, mücevher,
likör ve rom en fazla göze batan alınası şeyler. Bir de saat. Bizde işportada satılan
Rolex’lerden daha ucuza bir Rolex ( !) sahibi olmak mümkün. Yakın olması
açısından biz Boat Yard plajını tercih ediyoruz. İki şezlong, bir şemsiye, iki
de Barbados kokteyli $ 15. Plajdaki seyyar satıcılar, satış olayını abartıp
kendilerini tanıtıyor ve tokalaşmak istiyorlar. Bu arada hava aniden
bulutlanıyor ve şiddetli bir yağmur bastırıyor. Kimse yerinden kımıldamıyor,
zira yağmur en çok 10 dakika içinde bitiyor ve yeniden güneş açıyor. Bu durum
günde birkaç kez tekrarlanıyor. Ancak hava yağmur yağarken bile serinlemiyor,
hatta yağmur damlaları insan vücudunda ılık duş etkisi yapıyor. Daha sonra
göreceğimiz diğer adalarda olduğu gibi Barbados’ta da deniz, yosundan ve çakıl
taşlarından mahrum kalmış. Akşama doğru gemiye dönüyoruz ve saat 18 :00 de
Barbados’tan ayrılıyoruz.
Yaklaşık 13 saat
sonra ikinci adamız St.Lucia’ya varıyoruz. Başkent Castries. St.Lucia,
Barbados’un kuzeybatısında Barbados’un aksine yemyeşil ve dağlık 622 kM2
büyüklüğünde volkanik bir ada. Rakım en yüksek noktada 950 m. olup diğer
adaların hiçbirinde böyle bir yükselti yok. Dışarıda hava sıcaklığı yine 32
derece ve deniz suyu sıcaklığı yine 30 derece. Ekonomisi ; muz, fıstık ve
mangoya dayanıyor. Barbados gibi son yıllarda turizmden St.Lucia’da nasibini
almış. Az miktarda tekstil, ambalaj ve plastik endüstrileri de var. Nüfusu 156,000 olan bir krallık. Din;
Katolik Hırıstiyan. Para birimi ; Doğu
Karayip Doları. Dili; İngilizce. Ada önce Fransa sömürgesi olmuş, sonra da
İngiltere (19.yy) 1803 yılında Fransa ve İngiltere bu ada için savaşmışlar ve
1814 yılında yapılan bir anlaşmayla ada İngiltere’ye bırakılmış. 1979 yılında
bağımsızlığını kazanmış. Limandaki ve kent merkezindeki mağazalarda yine kısaca
göz gezdirip, gezdirdiğimiz gözle kestirdiğimiz Pigeon Point plajına kendimizi
atıyoruz. Plajda yine seyyar satıcıların samimiyeti ile karşılaşıyoruz. Burada
plajlar kent merkezine yakın değil. Taksi ile $ 15 – 20 civarında bir ücret
ödeyerek gidebiliyorsunuz. Alışveriş için elde işlenmiş ipek ve el baskısı
tekstil ürünleri var. Bir de bizim o güne dek ismini duymadığımız dünyaca ünlü
ressamları Lewellyn Xavier’in galerisi gezilebilir. Taksi şöförleri yolcularla
muhabbete bayılıyor. “Nerelisiniz ?” veya “nereden geldiniz ?” gibi sorular
yerine, “Dünya’nın hangi köşesindensiniz ?“ diye soruyorlar. Plajdan gemiye
dönerken bindiğimiz taksinin şöförü, Türkiye’den olduğumuzu öğrenince; 1999
yılında büyük bir deprem yaşadığımızı, AB’ye girmek için boşuna uğraş
verdiğimizi, aslında AB’nin bizi almasının uzun vadede kendi menfaatine
olacağını, ABD’nin Irak’tan sonra Suriye’ye mi İran’a mı girsem diye tereddüt
ettiğini, Suriye’de Esad’ın ölümünden sonra işerin düzgün gitmediğini, ABD
girdikten sonra Irak’ın uniter devlet yapısının bozulduğunu ve bir daha bunun
sağlanamayacağını 10 dakikalık bir yolculuk sırasında peşpeşe sıralayınca onun
gerçek bir taksi şöförü olduğundan ciddi kuşkular duyarak gemimize koşuyoruz. Saat 17:00 de St.Lucia ile
vedalaşıyoruz.
Castries – St.Lucia
St.Lucia - Plaj
15 saatlik bir
yolculuk ve Antigua. Başkent St.John’s limanına aynı anda 5 “cruise“ gemisi
birden yanaşmış. Toplam ülke nüfusunun 66,000 olduğunu düşünürsek o sabah adanın
nüfusunun % 15 arttığını söyleyebiliriz. Şimdi St.Lucia’ya göre biraz daha
kuzeydeyiz, ama hava sıcaklığı hala 32 derece. Bu, kesinlikle diğerlerine göre
daha ruhlu bir ada. Mimarisi ile, insanlarının sıcaklığı ile, her köşede
metalden yapılma “steel pans“ denilen sadece davuldan müteşekkil orkestraları
ve eşliğinde dans eden, en azından olduğu yerde sağa sola kıpırdanan ve
izleyicilerini de kıpırdatan insanları ile. Christopher Columbus, 1493 yılındaki
ikinci seyahatinde burayı keşfetmiş ve Santa Maria de la Antigua adını vermiş.
Adanın sonraki tarihinde -olmazsa olmaz- İngilizler (1632) bunu yanlış telaffuz
ederek “An-tee-ga“ demişler ve hala öyle söyleniyor. 1666-67 yıllarında ligin
diğer takımı Fransızlar iki yıllığına işgal etmişler, ama fazla uzun
kalamamışlar. Bırakır mı İngiliz ? 1981 de ada bağımsızlığını kazanmış. Adadaki
tek havaalanı, ikinci dünya savaşı sırasında, Karayipler ve Panama Kanalı’nın
Japonlardan korunması amacıyla ABD tarafından inşa edilmiş. Turizm adanın en
önemli gelir kaynağı. Bir miktar pamuk, şeker kamışı, meyve ve balıkçılık
işleri ile de uğraşıyorlar. 1995 yılındaki Luis kasırgası adanın % 75’ini yerle
bir etmiş. Son 10 yıldaki diğer kasırgalardan fazla etkilenmemişler. Adanın
(Barbuda ile birlikte) büyüklüğü 442 kM2. Krallık ile yönetiliyor, Anglikan
Hırıstiyan ve İngilizce konuşuluyor. Para
birimi Doğu Karayip Doları. Runaway Bay plajı daha önceki iki adanın muhteşem
plajlarından daha da güzel. Ancak bu plajda ne olduğunu bilmediğimiz bir deniz
canlısı, birkaç saatin içinde üç kişinin ayağına saldırıyor, ikisi ben ve kız
arkadaşım. Saldırdığı yerde yara izi bırakmayan, ama fena halde insanın canını
acıtan bu manyak yaratık nedeniyle denize girmekte tedirginlik yaşayanlar oluyor.
Dönüşte, usta işi bir mimarın elinden çıktığı belli olan liman sahasındaki
mağazalara biraz göz gezdiriyoruz. Bizim pek alakamız yok ama; elmas, altın ve
saatlerin çok ucuz olduğunu insanlardan duyuyoruz. Gemiye biniş saatinde bu defa “steel pans” orkestrası
geminin hemen yanıbaşında yolcuları nefis bir konserle uğurluyor. Saat 18:00,
yeniden Atlantik’e açılıyoruz.
St.John’s – Antigua & Barbuda
Antigua plaj
Bu defa yol 14
saat sürüyor ve Hollanda Antillerinden St.Maarten adasındayız. Antigua’nın
biraz daha kuzeyindeyiz. Burası
enteresan bir ada. İki ayrı ülkenin paylaştığı Dünya’daki en küçük ada. Toplam
96 kM2 olan adanın 42 kM2 si Hollanda’ya diğer 54 kM2 si ise Fransa’ya ait.
Tahmin edileceği üzere Fransa tarafında adanın ismi St.Martin. Bizim gemi Hollanda
tarafının başkenti Philipsburg’a yanaşıyor. Doğal olarak bu adanın tarihi biraz
daha karışık. Son 350 yılda barış içinde yaşamışlar ama öncesi bir hayli kanlı.
Columbus burayı da 1493 yılında keşfetmiş. Takip eden 140 yıl boyunca
İspanyollar, Fransızlar ve Hollandalılar bu ada için çarpışıp durmuşlar. Hayret
! İngilizler yok. 1648 yılında Hollanda ile Fransa bugünkü sınır konusunda
anlaşmışlar. Başlıca üretimi şeker kamışı. Hollanda tarafında vergi olmadığı
için; likör, tekstil ürünleri, parfüm ve çikolata ABD fiyatlarına gore % 50
daha ucuz. Bu da “cruise” gemileri için burayı cazip kılıyor ve adanın turizm
gelirleri her yıl katlanarak artıyor. Fransa tarafının başkenti Marigot. Nüfus ; Hollanda
tarafı 32,000, Fransa tarafı 25,000. Dil ; Hollanda tarafında Flamanca,
Fransa tarafında Fransızca, ama her iki tarafta da anlaşabilecek kadar
İngilizce konuşuyorlar. Para birimi her iki tarafta da Euro. Fransa tarafını da
görmek istediğimiz için plaj olarak Marigot’yu seçiyoruz. Yolun yarısında
İngilizce anadili olmadığı için diğerleri kadar çok konuşmayan taksi şöförü
arabayı yolun sağında durduruyor, el frenini çekiyor ve emniyet kemerini takıyor.
“Buradan sonrası Fransa, burada kemer takmayınca ceza yazıyorlar“ diyor.
Marigot plajına yaklaşırken, şöför; “sizi uyarmalıyım, bu plaj çıplaklar
plajıdır“ diyor. Endişeye mahal olmadığını, video kameramı yanıma aldığımı söylüyorum.
Ancak video kamera ile sadece denizi ve tabiatı çekiyorum, zira plajın yaş
ortalamasını da biz düşürüyoruz. Çıplaklar, sadece güneşlenirken değil, yürüyüş
yaparken ya da bira almaya giderken de çıplaklıklarından vaz geçmiyorlar. Öte
yandan, 15-20 yıl sonra ne hale geleceğini görmek de insanın biraz moralini
bozuyor. Saat 18:00 de Fransızımsı Hollandalılara veda ediyoruz.
Philipsburg – St.Maarten
St.Maarten haritası
Marigot beach
13 saat sonra
St.Thomas adasındayız. Burası uğrayacağımız son ada. St.Thomas Amerikan Virgin
adalarından biri. Dolayısıyla ABD toprağına gelmiş oluyoruz ve bir sonraki ada,
yani son durak Puerto Rico olduğu için ABD’ye giriş işlemleri bu adada yapılıyor.
Epeydir ilk defa birileri bize pasaport soruyor. En esas korsan adası bu. Belki
de, tarihinde Karayip korsanlarının en favori mekanı olması, başkent Charlotte
Amalie’yi bugün bir turizm cenneti haline getirmiş. Uzun süre korsanların
hakimiyetinde kalan ada, 17.yüzyılda Danimarka’lı West India şirketinin
adamları tarafından işgal edilmiş ve önce tutuklanan korsanlar daha sonra
plantasyonlarda işçi olarak çalıştırılmış. Üretilen yine şeker kamışı. Ünlü
korsanlar Blackbeard ve Bluebeard’ün maceraları adanın efsanesi olmuş. O
tarihte adanın nüfusu 330 muş. O tarihteki Danimarka kralı
V.Christain’ın
karısının adı başkente verilmiş, bir daha da değişmemiş. İngilizler bölgede gemi
koştururken buraya da uğramadan edememişler ve 1807’den 1815’e kadar kalmışlar.
Danimarka adayı geri almış ama; İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya, ABD ve
İspanya ada ile ilgili ticari haklar elde etmişler. Sonunda 1917 yılında ABD $
25 milyon ödeyerek adayı Danimarka’dan satın almış. Turizm daha 1950 lerde
gelişmeye başlamış. Bugün; duty-free mağazaları, tarihi eserleri, muhteşem
plajları ve adalıların misafirperverliği sonucu yılda 1.7 milyon turistin uğrak
yeri olmuş. Bunların çoğu da “cruise“ gemileri ile gelenler. Mağazalarda en çok
satılan mallar; her çeşit mücevher, saat, elektronik, rom, Karayip tarzı
baskılı tekstil ürünleri, kahve ve likör. St.Thomas, St.Maarten’in batısında,
Puerto Rico’nun doğusunda yer alıyor. Yüzölçümü 83 kM2, nüfusu 56,000.
İngilizce konuşuluyor ve ABD Doları kullanılıyor. Plaj deyince burada biraz
duralım. Adanın kuzeyindeki Magens Bay, National Geographic tarafından
Dünya’nın en güzel on plajı arasında gösterilmiş. Karayiplerde giriş ücreti
ödenen tek plaj. Kumsal devasa palmiyelerin arasında, bembeyaz bir kum ve
ağaçlar denizden 4-5 m içerde. Şemsiyeye gerek yok. Burada Kanada’lı bir
ailenin $ 5 ödeyerek kiraladığı bir şezlongu, plaja yeni gelen bir aileye $ 4
karşılığında devrettiklerini ve yeni gelen ailenin de bu durumu olağan
karşıladığını görünce, karikatürlerde Amerikalıların gözlerinin içinde yanıp
sönen dolar işaretini hatırlıyoruz. Yine hava 32, deniz suyu 30 derece. Son oluşundan mıdır nedir, buradan zor ayrılıyoruz. Saat
18:00 de yine denizdeyiz ve çıkış limanı olan Puerto Rico’ya doğru yol
alıyoruz. Öylesine mükemmel bir sistem kurulmuş ki, akşam kamaraya üzerinde
renk ve numara (Mavi – 7 gibi) olan bagaj kağıtları bırakılıyor. Bunlar
bagajlara yapıştırılıyor ve bagajlar gece 23:00 den itibaren kamaranın
kapısının dışına bırakılıyor. Zira, ertesi sabah 08:00 den itibaren gemi
boşaltma işlemi başlıyor ve sırayla renk ve numara anonsları yapılıyor. Kendi
renk ve numarası anons edilen, bagaj katından bagajlarını alıp gemiyi
terkediyor. Böylece izdiham yaşanmıyor. Hatta dönüş uçağı erken saatte olanlar
bir gün önceden belirleniyor ve bagaj işlemi sırasında onlara öncelik
veriliyor.
12 saatlik bir yolculuktan sonra tekrar
Puerto Rico’nun başkenti San Juan’dayız. Burası Miami’nin 1,600 kM güneydoğusu.
8,959 kM2 ile ziyaret ettiğimiz adaların en büyüğü. Nüfus 3.9 milyon. Din
Katolik Hırıstiyan. Bizim uçağımız bir gün sonra. Dolayısıyla San Juan’ı gezmek
için de bir günümüz var. Geldiğimiz gün havaalanında rezervasyon yaptırmış
olduğumuz Aleli by the Sea oteline yerleşiyoruz. Okyanusa sıfır ve önü plaj.
Her ne kadar resmi dil İngilizce ise de insanlar İspanyolca konuşuyor ve ayrıca
restaurant menüleri dahil herşey İspanyolca. Belki de Cumartesi olması
nedeniyle gece hayatı oldukça hareketli. Ama tabiat olarak diğer adalarla
kıyaslandığında zayıf kalıyor. Columbus yeni dünyaya ikinci seyahatinde bu
adayı keşfediyor ve “zengin liman” anlamında Puerto Rico ismini uygun buluyor.
Amerika kıtasında halen kullanılmakta olan en eski kilise bu adada 1522 yılında
inşa edilen San Jose kilisesi. 16. 17. ve 18. yüzyıllarda sırasıyla Fransa,
Hollanda ve İngiltere’nin adayı ele geçirme çabalarını İspanyollar boşa
çıkarmış. Kölelik; İngiliz kolonilerinde 1833, Fransız kolonilerinde 1848,
Hollanda kolonilerinde 1863 yıllarında kaldırılırken İspanya, Puerto Rico’da 1873
ve Küba’da 1880 yılına kadar bu sistemi sürdürmüş. 1898 de 4 ay süren bir savaş
sonrası ABD adayı teslim almış. 1961 de “Batı Yakasının Hikayesi” ile oscar alan Rita
Moreno ve 1969 da Grammy kazanan Jose Feliciano Puerto Rico’lu. Son 35 yılda 3 Dünya
Güzeli çıkarmışlar. Ekonomi de ağırlık yine şeker kamışı ve turizmde. Ayrıca
ilaç hammaddesi, elektronik, tekstil, petrokimya ve işlenmiş gıda ihracatları
da var. Yine de ekonomisi ABD desteğine muhtaç.
İşin en keyifsiz
kısmı en sonda. San Juan’dan New York’a 4 saat uçak yolculuğu, New York’ta 6
saat bekleme, ardından İstanbul’a 11 saat daha uçuş. Otelden çıktıktan yaklaşık
24 saat sonra evdeyiz.
Son bir not; New
York – San Juan – New York uçuşları sırasında American Airlines ve Delta’nın
halini gördükten sonra, THY’yi eleştirirken insafsız olduğumuzu söyleyebilirim.
http://www.hurriyet.com.tr/cruise-gemiyle-karayip-adalarina-yolculuk-3670738
http://www.hurriyet.com.tr/cruise-gemiyle-karayip-adalarina-yolculuk-3670738
harika gezi
YanıtlaSil